BASARISIZLIK, BASARI YOLUNDA BiR BASAMAKTIR.

Bir çoğumuz zaman zaman hayatımızda başarısızlığı tadıyoruz. İlk işimiz bahane üretmeye başlamak oluyor.bahanelere harcanan  sürede yılmadan, yaptığımız işe yeniden yönelmeyi deneyenimiz çok azdır. Başarısızlıklarımızla barışıp,bahanelerden sıyrılıp,azimle yola devam edelim. Bakalım böyle yapanlar nerelere gelmişler.

Albert Einstein
“Ben atomu insanlığa hizmet etmek için buldum. Onlar bomba yapıp birbirlerini yok ettiler.” sözüyle yaptığı en iyi şey için pişmanlıklarını dile getirmiş Albert Einstein. O da en iyilerden biri. Altı yaşına kadar konuşamamış. Dokuz yaşına kadar okuyamamış. Öğretmenleri tarafından geri zekalı olarak bilinirmiş. Üniversiteyi de kazanamamış, ama “İzafiyet Teorisi” yaratmış.


Alfred Nobel:
Hani şu ünlü bilim adamlarının aldığı ödül… Alfred Nobel adlı bilim adamı soyadının unutulmaması ve bilim adamlarının değer bulması için Nobel ödülleri verilmesini şart koşarak bütün servetini bir kuruma bağışlamıştır. Bu bilim adamı İsviçreli bir kimyacıymış. Patlayıcılarla uğraştığı için ilk çalışmasında laboratuarı yıkmış. Daha sonra pes etmeyip diğer fabrikalarını kurmuş ve çalışmalarında çok iyi yerlere gelmiş. Şu an çoğu kişi, onun kim olduğunu bilmese bile ödüllerine önem veriyor.


Thomos Alva Edison
Michigan Port Huran İlkokulu öğretmeni, ailesinin başarısız olduğu gerekçesiyle okuldan aldığı öğrencisi Edison için, “O BEYİNSİZ BİR ÇOCUK ve HİÇBİR İŞTE BAŞARILI OLAMAZ!” demişti.

Daha sonraki yıllarda Edison, yaptığı kimyasal deneylerden birinin patlaması sonucu telgraf ofisindeki işinden kovulmuştu.
Asla pes etmeye niyeti olmayan Edison, yaptığı buluşlar sayesinde bir süre sonra “Menlo parkı sihirbazı” olarak anılmaya başlamıştı.
Edison elektrik ampulü başta olmak üzere (ki gerçekleştirmek için tam 9999 kere denemiştir ve 9999. denemesinde icat etmiştir.) insanlığın hayatını kolaylaştıran icatları nedeniyle tarih boyunca unutulmayacak bilim adamları listesine adını yazdırmayı başardı.


Michael Jordan
Michael Jordan lise ikinci sınıf öğrencisiyken, okul basket takımına alınmadı. Antrenörü, onun bu konuda yetenekli olmadığını, boyunun kısa olduğunu söyleyerek takımda yer alamayacağını söyledi.
Eve geldiğinde Michael Jordan’ın morali çok bozuktu, adeta yıkılmıştı… Hemen odasına çıktı ve ağlamaya başladı. Hayalleri yıkılmıştı. Durumu fark eden annesi odaya girdi ve “Neler oluyor?” diye sordu.

“Takıma giremedim,” diye yanıt verdi Michael Jordan.
“Bana sen yetersizsin, küçüksün dediler…”
Annesi bunun üzerine kolunu oğlunun boynuna dolar. “Bak” dedi, “ÖNEMLİ OLAN, TAKIMIN İÇİNDE SENİN NE KADAR KÜÇÜK OLDUĞUN DEĞİLDİR; SENİN İÇİNDE NE KADAR BÜYÜK BİR TAKIM OLDUĞUDUR…”
Bu sözler genç basketbolcu Michael Jordan için yeni bir başlangıç oluşturdu. Artık ne istediğini çok daha iyi biliyordu. Bunun üzerine çalışmaya başladı. Her geçen gün temposunu arttırdı. Bir dahaki seçmelerde okul takımına girdi.
Bu onun basketbol yaşamının ilk basamağıydı.
Önce amatör, ardından profesyonel lige transfer oldu.
O şimdi, yalnız ABD’nin değil, dünyanın yetiştirdiği “EN BÜYÜK BASKETBOL YILDIZI” unvanını taşıyor.


Elvis Presley
Elvis ilk başvurduğu müzik stüdyosu patronundan şu sözleri işitmişti: “GİT ve KAMYON ŞÖFORLÜĞÜNE DEVAM ET !”


BEETHOVEN
Müzik tarihinin en büyük isimlerinden biri olan Beethoven’ın keman tutuşunu gören hocası onun için “MÜZİSYEN OLMAK İÇİN HİÇBİR UMUT VAAD ETMİYOR !” demişti.


Richard Bach
Richard Bach’ın “MARTI” adlı kitabı tam 18 yayınevi tarafından reddedildikten sonra, 19. denemeyi göze aldı ve 1970 yılında basıldığından günümüze dek büyük ilgi gördü, milyonlarca kişi tarafından okundu.


Sylvester Stallone
Rambo ismini mutlaka duymuşsunuzdur. Sylvester Stallone artistlik bürosuna başvurduğunda “Hey! Sen tam bizim aradığımız insansın. Hemen gel, sana bir filmde rol verelim!” mi dediler sanıyorsunuz?
Hayır, Sylvester Stallone başarıya ulaşıncaya kadar ret üstüne ret cevaplarına dayanma gücü gösterdi.
İşe başladığında BİNDEN fazla ret cevabıyla karşılaştı.
New York’ta bulabildiği tüm artistlik bürolarına başvurdu ve hepsinden hayır cevabı aldı. Fakat zorlamaya, denemeye devam etti ve sonunda “Rocky” filmini yaptı. Stallone, bin kez hayır cevabı almasına rağmen, BİN BİRİNCİ kapıyı çalma cesaretini göstermişti !
 

BEYiN KAPASiTEMiZi ARTTIRAN MUCiZE ; ZiKiR !

Zikir, ötedekini anmak değil, kendindeki Hakka ait özellikleri ortaya çıkarmaktır. Zikir, dünyada bir insanın yapabileceği, en yararlı çalışma türüdür ve beyinde tekrar edilen kelimenin manâsı istikâmetinde, beyin kapasitesini arttırır.

Zikir Yapan Herkes Mutlaka Tesirini Görür!

Zikir, beyinden üretilen dalga enerjinin Ruh'a, yani halogramik dalga bedene yüklenmesini ve böylece ölümötesi yaşamda güçlü bir RUH'a sahip olunmasını sağlar. Zikir, tekrar edilen manâlar istikâmetinde beyinde anlayış, idrak ve o manâların hazmedilmesi gibi özellikleri geliştirir.
Normalde çok küçük bir yüzde ile çalışıp geri kalan miktarı kullanılmaz bir halde bekleyen beynin, bu boş duran kapasitesinin devreye sokulması yolu Zikir'den geçer.
Zikir ile beynin belli bir bölgesindeki hücre grubları arasında üretilen bioelektrik enerji, zikrin devamı halinde bu bölgeden taşarak, görevsiz bekleyen yan hücrelere yayılır ve onları da mevcut kapasiteye ilâve ederek devreye sokar.

Zikir, konusu ne ise, o anlamda bir frekans yayarak bu hücreleri devreye alan beyinde, elbette ki o istikâmette de faâliyet gelişir.
herkesin yapabileceği günlük zikir formülü: Düzenli yapılması halinde, beyindeki açılımlar sonucu sonuçları en geç 3 ay içerisinde ortaya çıkacaktır.

100 Allâhumme eğinniy alâ zikrike ve şükrike ve hüsnü ibadetik (Allahım, zikrin, şükrün ve ibadetinin güzeli üzerine bana yardım et.)300 Lâ ilâhe illâ ente subhaneke inniy küntü minez zalimîn (Senden gayrı vücud yok; [ancak] seni tesbih ediyorum [başkaca varlığım yok] Muhakkak ki ben (nefsine zulmeden) zalimlerden oldum.)300 Kuddûs'üt tâhîru min külle sûin (Her kötülükten arı-kayıtsız)300 Rabbiy zidniy ilmen ve fehmen ve imana (Ey herşeyin nuru ve hidayetcisi; beni karanlıklardan nura çıkar.)

Ya Mürîd - 3600
Ya Kuddus - 3600
Ya Fettah - 3600
Ya Nur - 3600

Başlangıç olarak ilk birkaç isimle zikre başlayabileceğiniz gibi; saymak zor geliyorsa saatle de yapabilirsiniz... Ayrıca; bunları yapmak zor geliyorsa sadece "MÜRÎD", "NUR" ve "KUDDÛS" isimlerini bir süre için saymadan dahi zikredebilirsiniz.
Bu listedeki rakamları, vaktiniz olmadığı zamanlar, daha azaltarak da yapabilirsiniz, hiç bir mahzûru yoktur. Sadece netice almanız biraz daha fazla zaman alır.

Zikir denilen kelime tekrarları, holografik esasa göre varlığında mevcut olan evrensel özellikleri -Allah isimlerinin manâlarını- beyin kapasitesini artırmak suretiyle sana farkettirir. Beyin kapasitesini ve enerjisini artırır. Mesela; Allah’ın irade sıfatının adı olan “Mürîd” isminin belli bir sayıda tekrarı, kişinin irade kuvvetini artırır. “Kuddüs” isminin, “Mürîd” ismi ile birlikte tekrarı; kişinin her türlü kötü alışkanlıklardan arınması sonucunu doğurur. Sert mizaçlı, insanları kıran, taşkın, kontrol problemleri olan sinirli kişiler, “Halîm” ismini tekrarlamaları sonucu, kısa zamanda hoşgörülü hale gelirler.         daha fazlası için tıklayın >> ALLAH' ın isimleri ve sırları
 

CİNLER NASIL BİR GÖRÜNÜME SAHİP ?

Sözlükte, "gizli ve örtülü varlık, görülmeyen şey" anlamına gelen cin, terim olarak duyu organlarıyla algılanamayan, çeşitli şekillere girebilen; ateşten yaratılmış, mânevî, ruhanî ve gizli varlıklara verilen bir addır.

Cin kelimesi geniş anlamıyla ele alındığında, insan kelimesinin karşıtı olarak kullanılır ve herhangi bir kayıtla sınırlandırılmamışsa, duyu organlarından gizlenmiş bütün mânevî varlıkları ifade eder.

Dar anlamıyla ise cin kelimesi, ruhanî varlıkların bir kısmını belirtmek için kullanılır.

Çünkü gözle görülmeyen ruhanî varlıklar: Hayırlı olan ve Allah'ın emrinden çıkmayan ve insana iyi şeyler ilham eden melekler, insanı aldatan ve şerre yönelten şeytanlar, hem hayırlıları hem de şerlileri bulunan cinler, olmak üzere üçe ayrılmaktadır.

Cinler, duyu organlarıyla algılanamayan varlıklar olduğu için, onlar hakkındaki tek bilgi kaynağı vahiydir.

Kur'ân-ı Kerîm ve sahih hadisler, cinlerden bahsetmekte, doğru düşünebilen akıl da bunu imkânsız görmemektedir. İnsanların cinleri göremeyişi, gözlerinin cinleri görecek yetenekte yaratılmamış olmasındandır.

Kur'an'a göre insan topraktan, cinler ise ateşten yaratılmıştır.

"Cinleri öz ateşten yarattı" (er-Rahmân 55/15), "Andolsun biz insanı, kuru kara çamur­dan, şekillenmiş kara balçıktan yarattık. Cinleri de daha önce, zehirli ateşten yarattık" (el-Hicr 15/26-27). Sonuncu âyet cin türünün insan türünden önce yaratıldığını da göstermektedir.

Kur'an'da cinlerden bahseden, yirmi sekiz âyetten oluşan ve Cin sûresi diye bilinen bir sûre bulunmaktadır.

Bu sûrede de dile getirildiği gibi, cinler çeşitli gruplara bölünmüşlerdir.
Cinlerin bir kısmı müslümandır.
Bir kısmı da kâfirdir.
Kâfir olanları cinlerin çoğunluğunu oluştururlar.

Cinlerin mümin olanları, müminlerle beraber cennette, kâfir olanları da kâfirlerle beraber cehennemde kalacaklardır.

Cinler çeşitli şekillere girebilecek ve insanların yapamayacağı bazı işlerin üstesinden gelebilecek yetenekte yaratılmıştır.

Hz. Süleyman Sebe melikesinin tahtını getirtmek istediğinde cinlerden birinin, o henüz yerinden kalkmadan tahtı getirebileceğini söylemesi (en-Neml 27/39) bunu göstermektedir.

Cinin Hz. Sü­leyman'la karşılıklı konuşması, onların gözle görülebilecek bir şekle girebileceklerine işarettir.

Allah cinleri Hz. Süleyman'ın emrine vermiş, o da cinleri ağır ve meşakkatli işlerde kullanmıştır.

Cinlerin mutlak gayba dair bilgileri yoktur.
Ancak hayat sürelerinin uzunluğu, ruhanî ve mânevî varlıklar olmaları, meleklerden haber çalmaları gibi sebeplerle, insanların bilmediği, geçmişe ve şu ana ait bazı olayları bilebilirler.
Ancak bu durum, cinlerin insandan daha üstün varlıklar olduğunu göstermez.
Bir âyette, "Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun öldüğünü, ancak değneğini yiyen bir ağaç kurdu gösterdi. (Sonunda) yere yıkılınca anlaşıldı ki cinler gaybı bilselerdi, o küçük düşürücü azap içinde kalmazlardı" (Sebe’ 34/14) buyurularak, onların gaybı bilmedikleri açık bir şekilde ortaya konulmuştur.
Cinler de insanlar gibi iman ve ilâhî emirlere itaat etmekle yükümlüdürler.
"Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım" (ez-Zâriyât 51/56).
Cinler tıpkı insanlar gibi yerler, içerler, evlenir ve çoğalırlar, erkeklik ve dişilikleri vardır, doğar, büyür ve ölürler.
Ancak cinlerin ömrü, insanlarınkine göre epeyce uzundur.


Bazı durumlarda cinlerin insanlara zarar vermesi söz konusu olabilirse de, müslüman bir kimsenin cinlerden korkmaması ve Allah'ın izni olmadan, bir varlığın başka bir varlığa zarar veremeyeceğine gönülden inanması gerekir.

Diğer varlıklardan gelebilecek zararlara karşı Allah'a sığınmak gerektiği gibi cinlerden gelebilecek zararlar hususunda da aynı tutum gösterilmelidir.

Nitekim Hz. Peygamber'in de cinlerin insanları etkilemesine karşı Âyetü'l­kürsî'yi,
Felâk ve Nâs sûrelerini okuduğu bilinmektedir (bk. Buhârî, “Vekâle”, 10; “Fezâilü'l-Kur'ân”, 10; Tirmizî, “Tıb”, 16).

Müslümanlar, cinlerden zarar gördüklerini sandıkları durumlarda Hz. Peygamber'den öğrendiği tedbirlerle yetinmeli, cahil cinci ve üfürükçülerin tuzağına düşmekten sakınmalıdırlar.
 
 
Support : Creating Website | Johny Template | Mas Template
Copyright © 2011. OĞUZHAN HAZAN - All Rights Reserved
Template Created by Creating Website Published by Mas Template
Proudly powered by Blogger